KENTSEL DÖNÜŞÜM
Sn. Başkan, Değerli Meslektaşım;
Tüm hastalıklar ve doğal afetlerin geri dönmemek üzere yer küreyi terk ettiği, yaşam yolunun bilimin ışığında aydınlanarak ilerlediği, savaş, kırım ve çatışmaların son bulduğu özgür bir dünyada , düşlerinizin ve umutlarınızın gerçekleşmesi dileğiyle yeni yılınızı kutlarım.
İzmir Barosuna mensup belirli yaş ve kıdem gurubundaki meslektaşların , dostluk ve birikimlerini paylaştıkları, giderek geleneksel nitelik kazanan toplantısına katılımınızla ilgili olarak düşünce ve izlenimlerimi “ Bir Buluşmanın Ardından “ başlığı altında karalamış, siyaset ve akademi dünyasından kimi dostlarımla da paylaşmıştım. Tümüyle kişisel mahiyet taşıyan bu yazımı sizinle de paylaşmak istedim. Buradaki tüm şahsınızla ilgili olumlamalar bir iltifat değil, gerçeğin ifadesidir.
Yeni yıl kutlaması ritüelinden yararlanarak kentimizle ilgili yaşadığımız bir olayı dikkatlerinize sunmak istiyorum. Yakın geçmişteki bir açıklamanızda , “İzmir’i yeniliyoruz” başlığı altında “kentsel dönüşüm” le ilgili çalışma ve çabalarınızdan söz ettiniz.
Eskiye ait , bir ulusu, bir uygarlığı var eden , yaşatan değerleri özenle saklayarak ve koruyarak , çağın gerektirdiği, bilimin ve teknolojinin ve afet tehlikesinin dayattığı yenilemelerde başat olmak elbette takdir ve alkışla karşılanacaktır. Doğal olarak , yıkılarak yeniden yapılaşma şeklinde tezahür eden süreçte ciddi bir hukuki alt yapı eksikliğin bulunduğunu düşünüyorum. Kırk yıldır Gaziosmanpaşa Bulvarında, 8 numaralı binada avukatlık ve danışmanlık faaliyetini südürüyorum. Büyük Efes Otelinin karşısında bulunan binamızın bitişiğindeki yapıda kentsel dönüşüm kapsamında günlerdir yıkım faaliyeti devam ediyor. Belirttiğim gibi bu faaliyet; yaşamsal ve hukuki zorunluluk gereği olup, sonuçta bir hakkın kullanımıdır. Bu düşünce ile , günlerce devam eden ve “ gürültü kirliliği” oluşturan bu faaliyeti “ komşuluk “ diyerek hoş görü ile karşılayabiliyoruz. Ancak, kepçenin her darbesi ile yarattığı ürkütücü ses bir yana , makinanın her darbesi binamız ve komşu binalarda depremi anımsatan bir sarsıntıya ve gidip, gelmeye neden olmakta, bu durum ruh sağlığımızı olumsuz etkilemektedir.
Yıkım faaliyetindeki iş makinalarını kullanan kişilerin “operatörlük” sertifikasına sahip olmadıklarını ifade ve iddia etmiyorum. Ne var ki, salt kepçe operatörlüğü belgesinin bu alandaki yıkımlarda yeterli olmadığını, daha üst düzeyde bir belgenin bulunması gerektiğini düşünüyorum. İşte hukuki alt yapının yeterli olmaması diye yukarıda ifade ettiğim husus tam da budur. Kanımca , bu konularda salt İmar Yasasındaki yetersiz ve genel düzenleme ile yetinilmemelidir. İşin tekniği ilgi alanımın dışında olmakla birlikte , yeni bir yasa değişikliğine gitmeksizin , çıkarılacak bir yönetmelikle olası sorunların doğmasını önleyebiliriz. Aksi halde, yenileme amaçlı bir yıkımların sağında solunda yer alan binaların da direncini kıracak, ortadan kaldıracak bu uygulama, ileride önlenemez mağduriyetleri yaratırken , bir dizi hukuki sorun ve sorumlulukları da gündeme taşıyacaktır. Sağlıkla kalın.
Sevgi ve Saygılarımla
Av. Özer KIRCA