YAŞINI BAŞINI ALMIŞ
Yaşını başını almış, ortalama yarım yüzyıllık kıdeme ulaştığı halde savunma mesleğini ısrarla sürdüren 20-30 avukat, onbeşte bir çarşambaları öğle yemeğinde içkili bir mekanda buluşarak sohbet ederiz. Devam zorunluluğu yoktur. Uygun olan katılır. İşte bu buluşmalardan sonuncusu yaşadığımız felaket günleri ile çakışınca doğal olarak kimsenin değil katılmak, rutine bağlandığı halde belleğimden çıkan buluşmayla ilgili bir arkadaşımızın telefondaki çağrı mesajını okuyunca , öfke ve üzüntünün birbirine karıştığı ruh halimle biraz da ironi katarak yanıt vermeye kalkışmış isem de , saygı duyduğum dostlarımın; polemik yaratabilecek söz ve davranışlardan kaçınmam gerektiği yolundaki sükunete davet eden sözlerine katılarak, paylaşımda vaz geçtim. Bu kez, kimlik ve kişilik haklarına saygılı, kendşnce duyarlı bir insan olarak ; isim , olay ve olguları dile getirmeden, yani hukukçu ağzıyla; matufiyetinde tereddüt yaratmayacak anlatımdan olabildiğince uzaklaşıp, yazımla kişisel düşüncelerimin dışa vurumu algısını yaratmak istedim. İzninizle özetlemek istiyorum.
Buluşma talebini okuyunca, Ülkemizde yaşanan felaket ve olağanüstü koşullar nedeniyle, "ulusal yas" ilan edildiği ve alkol satan ve tüketilen yerlerin servis vermedikleri gerçeği, sanırım gözden kaçtı. Yine, "toplanalım ama muhabbet değil, istişare olsun" teklifini de şaşkınlıkla izledim. "İstişare ", ancak o konuda vukufiyeti olanlar arasında gerçekleştirilebilecek bir fikir alış verişi ortamı olarak düşünüldüğünde; kendi adıma jeoloji ve jeofizik alanındaki koyu cehaletim nedeniyle gülünç olmayı da doğrusu istemem.
Yaşadığımız bu felaket , boyutları ve sonuçları
düşünüldüğünde, dilimizde afet sözcüğünü etkisiz bırakacak ölçekte bir sözcük bulamadığımdan sahadakiler gibi ben de bu sözcüğü kullanıyorum. Binlerce yıldır insanoğlunun karşılaştığı savaşlar, kırımlar ve doğal afetler tarihinde unutulmayacak bir biçimde yerini alacaktır, bu afet. Bırakın etrafımızı, tüm dünya ağlıyor. Haritada yerlerini bilemediğim ülkeler ve devletlerin uzattıkları yardım elleri geleceğe dair çoban ateşi misali umudumu artırsa da, ebedi komşumuz ,ezeli düşmanımız Yunanistan' da devlet televizyonu ERT, günün ilk haberlerine Hatay' dan yıkıntı görüntüleri ile başlarken fondaki Sevval Şam'ın ; " ben seni sevdugumi dünyalara bildirdum" şarkısında göz yaşlarımı tutamadım.
Enkaz altında kurtarılma umudu ile belki de son nefeslerini tüketen insanların yaşam çığlıklarını duymazdan gelip, enkaz başında ellerine geçirdikleri mikrofonlarından kendi gündemlerini anlatan görevli siyasetçilerin çıkardıkları gürültüden , enkaz altındakilerin yardım isteyen belki de son sesleri duyulmuyor. İktidarı ve muhalefeti ile eksiksiz fotoğraflanan görüntülerde Dante'nin İlahi Komedisi değil , unutulmayacak bir orta çağ tragedyası sergileniyor. Hani derler ya; " ağlarsa anam, gerisi yalan.." Bu kez tüm dünya ağlıyor, kardeşim. Tüm insanlık ağlıyor. Bu nedenle cımbızla aynayı alıp da ellerimize, kapatamayacağımız bir noktadayız, gözlerimizi olup bitene... Bu nedenle iki gündür kapatamıyorum gözlerimi. Uykumdan eser kalmadı. Dahası çaresizlik yakıyor, bedenimi. Varsılla yoksulu, güçlükle güçsüzü, aydını ile kör cahili , ayırım yapmadan birleştiren bir felaket bu...
Mensubu olduğum meslek örgütüm dün itibariyle iki TIR dolusu yardım filosunu gönderdi.Bu gün bir TIR daha şu
saatlerde Adıyaman'a doğru yola çıkıyor. Çalışma arkadaşlarımla koşuşturduk gün boyu, gücümüz yettiğince. Kızım bir başka kurumun yardım toplama koordinasyon merkezinde kolileri tasnifle uğraşıyor, geç vakitlere dek. Bıraksam atlayıp o da gidecek. Kurtarma çalışmalarında bulunmak, yöre halklarına hizmet etmek amacıyla bir çok genç meslektaşımız felaket topraklarında .
dayanışmaya , yardıma koştular İzmir' den, kadınlı erkekli.Hukukçu kimlikleri ile değil, sadece insan olarak.ÖK.