TANIKLIĞIM
Tanıklığım
Öğle vakti bir şeyler atıştırmak bahanesi ile işyerimden ayrılıp yürümeye koyulduğumda, İzmir,Pasaport'ta bulunan PTT Merkez binasının önünde kadınlı erkekli yaklaşık yüz kişi ellerindeki kartlara bir şeyler yazıp, diğerine veriyordu. Bu gurubun etrafında da yine kadınlı erkekli bir o kadar silahlı polis onları izliyordu. Meraklandım ve bir süre olan biteni anlamak adına seyre koyuldum. Kalabalık bağırmıyor, slogan atmıyor, sessizce ve bir disiplin içerisinde, kısa süren yazım ya da imza işini sırayla tamamlıyorlardı. Bir onlara, bir de onları çevreleyen polis kalabalığına bakındım kaldım.. Elinde silah öylece duran bir kadın polise yaklaşarak neler olduğunu sorduğumda; bu insanların bir süre önce tutuklanan Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkındaki hukuka aykırı uygulamaya son verilerek, özgürlüğünün geri verilmesi taleplerini içeren kartları imzalayarak bir devlet adamına göndermek amacıyla bir arada oldukları yanıtını aldım. Sİlahlı polis gözetiminde dilekçe gönderme. Olur mu? Oluyormuş...Nelere tanık olmadık ki...
İşte o nedenle yöneticilere göre , sessiz ve vakur bir duruşla da olsa , sorgulamadan itaat göstererek de olsa, çizmeyi aşarak , bu sessiz eylem bir anda terör eylemine dönüşebilirdi. o nedenle güvenlik önlemleri alınmalıydı. Böyle düşünülmüş olsa gerek ki, insanlar bir yerlerle toplu olarak iletişime geçerlerken dahi bir polis timi de hazır edilmişti.
Geçelim asıl konuya. Seversiniz, sevmezsiniz. Karşıdakinin düşünce ve davranışlarını kabul eder, desteklersiniz, ya da reddeder, karşı çıkarsınız. Tümüyle kişisel özgürlüğünüzü
ilgilendiren bu davranışınızın hiç bir biçimde sorgulanmaması, karşı çıkılmaması ve engellenmemesi öncelikle insan olmanın yüklediği bir sorumluluktur. Bu bağlamda Türk Tabipler Birliği Başkanı, önce bir insan, sonra yaşamını insan sağlığına adamış bir bilim insanıdır. Fikirlerine katılır, ya da katılmazsınız. Ama özgürce ifade etmesine saygı duyup, o ortamı sağlamak gibi bir mecburiyetiniz vardır. Demokrasi denen , hak ve özgürlük denen şey tam da budur. Yanı sıra, Fincancı, Ülkemizdeki her düzeyde tüm hekimlerin bağlı oldukları örgütte onların oyları ile göreve getirilmiştir. Yani demokratik yol ve yöntemlerle seçilmiş büyük bir sivil toplum kuruluşunun önderidir. Karşı duranlar varsa , onlar için çözüm aynı demokratik yolu izlemekten geçer. Yasaklar koyarak, korku salarak sadece karşınızdakini büyütürsünüz. Tarih bunun binlerce örneği ile doludur.
Ne gariptir ki bu olayda , "İşkencenin Önlenmesi ve Rehabilitasyonu" konularında uzman olan bilim kadını, uzmanlığını kendi üzerinde deneyimleme durumu ile karşı karşıya kalmıştır. Kuşkusuz oluşan toplumsal tepki kısa sürede yanıtını alacak ve bu traji komik duruma son verilecektir.
63 yaşındaki bu bilim insanı ve sivil toplum önderinin cezaevinden meslektaşlarına gönderdiği mektubunda; " sağlık ortamındaki olumsuzlukları üzerimize yıkıp, bizleri şiddetle baş başa bırakan bu amansız yıkımın ortasında cezaevinde olmak,yanı başınızda çabalarınıza katılamamak bana daha ağır geliyor. Tutuklama sürecim ve cezaevinde olduğum dönemde dayanışmanızı duvarların ardında da , yüreğimde hissettiğimi bilmenizi isterim. Cezaevinde olsam
bile elimden gelen çabayı göstereceğimden hiç kuşkunuz olmasın.. Benimkisi kısa bir tatil " diyerek , meslekte gerçekten uzman olduğunu dosta düşmana , somut biçimde ortaya koyuyor ve oralarda kendini rehabilite etmeyi bırakın, toplumu rehabilite ediyor. Şiddetin her düzeyde doruklara çıktığı bir dönemde , insan için, toplum için, yaşayan tüm canlılar için, doğa için, çevre için yaptıkları ve yaşadıkları ile gönüllerin kral ve kraliçeleri olmuş insanları demir parmaklıklar arkasına göndermek, onları ancak daha bir büyütür, yüceltir, insanlık katında ulaştıkları saltanatı süreli değil ebedi kılar.Ülkemdeki tüm tabiplerin özgür iradeleri ile göreve getirdikleri bir bilim kadınını duvarların arkasına almak ve benzeri uygulamaları başka başka platformlarda sürdürmek, biliniz ki sizleri tüketecek, devri kapanmış anti demokratik uygulamaların, haksızlığın ve hukuksuzluğun karşısında inançla, direnerek duranları ise bu toplum, gerçek önderleri olarak gelecege taşıyacaktır. ÖK