SEVGİLİ POLAT VE YAVUZ KARDEŞLERİM

Sevgili Polat  ve Yavuz kardeşlerim,

Dün sizlerle birlikte olmaktan keyif aldığım geleneksel yemeğimizde;  kadın ve bayan sözcüklerinin anlamdaş  olmalarına karşın,  bir cümlede geçen "kadın" sözcüğünün kim olduğunu bilmediğim  ve fakat kime hizmet ediyor olduğunu anlayabildiğim bir kişinin görüşlerinin aynen aktarılarak karşılanmasından büyük üzüntü duyduğumu içtenlikle belirtmek isterim.  Ben dahil, tüm kadın sözcüğünü kullananların;  " Türk ve Atatürk düşmanı!";  olarak yaftalanmasına da ; iç sesimle " ne haddine? " diyerek tepki verirken üzüntüm de katlandı.

Kendimi bildim bileli öğrenmeye aç ,  her gün, her dakika yeni bir şeyler  öğrenmek, bilgi ve fikriyatımı geliştirme , değiştirme peşinde debelenip duran bir insanım. 

 " Ben bilirim, benimkisi doğrudur" gibi saplantılarım hiç olmadı. Gelişime ve değişime inanan , her türlü dogmayı reddeden bir dünya görüşünü taşıyan yaratık olarak da  kayıp gideceğim bu dünyadan . İşte bu noktada sizlere kendimi ifade edememiş olmama üzüldüm.Çünkü sizlere gerçekten  değer veriyorum.

Değerli dostlarım bir başka konuda söylenirken, konuşmanın Türk ve Atatürk düşmanlığına uzanabileceğini bilsem, ağzımı açmaz," sükut altındır" der, otururdum yerimde. Altında ismi bulunan bu kişi kimdir, ne iş yapar, sözünü ettiği dernek  gerçek midir, üyeleri kimlerden oluşur? Bu konularda zerre miskal bir bilgiye sahip değilim.  Bu bir eksiklik de değil. Ancak, bu soy kişileri tanıyor, hangi amaca hizmet ettiklerini de  önemli bir çoğunluk gibi ben de yakından biliyorum. Önemsediğim nokta; yazılanların aynen alıntılanarak, paylaşıma açılması. Yazıda yer alan; Soyadı Kanunu, toplumu millet haline getirme, eşit yurttaş yapma ideali, efendi, hoca efendi , Atatürk "inkılabı " ile ilgili sözlerin doğrusu konu ile ilgisini kuramadım. Öbür yandan , gerçektir değildir, bilemem. Orhun Yazıtlarında " bay " sözcüğünün, "zengin " anlamına geldiği

 

belirtilmiş. Bunun günümüzdeki anlamından farklı olduğu düşünülürse, bayanla, kadınla nasıl ilişkilendirilmiş, anlayamadım. Salt yazıya ağırlık ve inandırıcılık kazandırmak amacı ile bir de Şemsettin Sami ismi geçiyor. Ben bu kişi ile ilgili ilk mektepten kalan bilgilerim dışında herhangi bir derinlige sahip değilim. Yavuz'un ilgi alanına girer.  Belleğimde kaldığı kadarı ile Ş.Sami Osmanlı döneminde yaşamış, 1900 yılında elli yaşında iken hayata veda etmiş bir Arnavut'tur. Milliyeti Arnavut olup, Arnavut olarak doğmuş, Arnavut olarak vefat etmiştir. Yani ünlü bir Türk bilim insanı değildir. Türkçe Sözlük yazdığı söylenen bu kişinin lügatında da bizim aigıladığımız düzeyde bayan-kadın ayrımına girilmemiştir. Yaşadığı dönem dikkate alınırsa , niçin girilsin ki  bu tartışmaya. Neyse, bu konularda derinliğim olmadığını ikrar ettiğimden, Osmanlı'da kadına bayan denildiği açıklanırsa , vesile ile öğrenmiş oluruz.

Tesadüf bu ya; tam da toplandığımız gün, kuruluşu Cumhuriyetle eş, önemli bir gazetemizin , önemsediğim bir yazarı     ;  " Kadınları Aşamazsınız" başlığı altında aynı konuyu merkeze alan yazısında: "  kadına cinsiyetini gizleyerek  "bayan" demeyi sürdürenler, inanç ve gelenek kisvesi altında topluma çağ dışı "sınır" dayatıyor. Türkiye bir din devleti değildir. Bulunduğu coğrafyada halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkeler arasında, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde  aydınlanma devrimini yaşamış bir ülkedir.Türkiyede,   Osmanlı Devletinde uygulanan şeriat hukuku geçerli değildir..." diyerek, bir anlamda düşüncelerimi kendi üslubu ile dile getirmiştir.

Kökleri   Orta Asya steplerinden gelen, arı duru  bir Türkmen evladını  ne idiğü belirsiz   birisinin ; Türk düşmanı  , helesi Atatürk düşmanı  olarak yaftalaması beni bırakın, geçmişime hakarettir. Benim de bir çoklarımız gibi geçmişimde emperyalistlere karşı ölümüne savaşmış, Atatürk'ün yanı başında bulunmuş paşalık sanını da almış vatansever büyüklerim var,onlardan miras iki istiklal madalyasını onurla ve gururla taşıyorum yakamda.

 

Değerli dostlarım. Bu konuyu  "Kadın ve Yarattığı Korkular" başlığı altında, hukukçu kimliğimi de katarak bir başka boyutta kaleme aldım. O bir inceleme çalışması olarak yayınlanacaktır. Bu metin ise insani bir tepki ve kırılganlığımın dışa vurumudur. Lütfen böyle kabul edin. Sosyal medyanın azizliği...

1926 da yürürlüge giren Medeni Kanun da "bayan" sözcüğünü bulamadım. Öğrenciliğimde Medeni Hukuk derslerinin hocası; Ord.prof.  H.Veldet Velidedeoğlu idi. Rahmetlinin bir sözü var ki hiç  unutamıyorum. "Kanunda karı -koca kelimeleri yazıyor.Siz , siz olun bu kelimeleri kibarlık olsun diyerek değiştirmeye kalkmayın. Yoksa, benden geçer not alamazsınız," diyordu. Usuma takılıveren bir başkası, yakında toplantılarımızın birisinde bulunmayı arzu eden başkanlığa aday"kadın" meslektaşımız için. "Bayan" avukat sözcüğünü kullanmış ve o da bunu bir şekilde öğrenmiş olsa idi, hala ziyaret etmek istermiydi? Hiç sanmıyorum.Bir adım daha ileri giderek ,ülkemizdeki onca kadın kuruluşlarının alıntılanan bu

 yazıya ne denli tepki göstereceğini burada anlatmam abes olur. Esen kalın.

Bu iletiyi göndermek üzereydim ki, CHP İstanbul İl Başkanı  Dr. Ca nan Kaftancıoğlu hakkındaki cezanın Yarg.3.Ceza Dairesince onandığı haberi düştü. İktidar tarafından araçsallaştırılan yargıdan farklı bir karar beklemek  çok saflık olurdu. Gezi Davası, HDP kararının ertelenmesi, C.Kaftancıoğlu gibi davaların aynı zaman aralığına rastlaması tesadüf değildir. Yaklaşan seçimin seçmene yönelik ayar verme çabalarıdır bunlar . Ne yapmalıya en güzel yanıtı yine Canan Kaftancıoğlu verdi." Umudu örgütleyerek büyütmeliyiz.."

Kırca Hukuk Bürosu
Tüm Hakları Saklıdır ©