BOYAYALIM GİTSİN
Boyayalım Gitsin..
Son günlerde , ölümünün yıl dönümü nedeniyle anılan koca yürekli ozan Hasan Hüseyin ile ilgili bölük pörçük ezberimde kalmış bir dizesi takıldı dilime. Şöyle diyordu şair ; “ Öyle bir karanlıkta açtık ki gözlerimizi, Soygun çalar, vurgun oynar”
Karanlık … .Doğrusu bu da bizim kuşağın yazgısı deyip geçemedim. İnsan , hayvan, doğa , çevre ayırımı yapmadan yaşanan onca baskı ve zulüm, açlık , yokluk ve yoksulluğun önlenemez tırmanışı. Hepsi. Ama hepsinin temelinde ozanın dizelerine yansıyan “ karanlık” yatıyor. Aziz Nesin ;
“ kara gün kararıp kalmaz” demişti. Ama nasıl? Beklersek günün ışıklarını. Ama işte orda da dünya yavaş dönüyor be kardeşim. Korkarım, o zaman karanlığa alışır da gözlerimiz, büsbütün kararır ortalık. O nedenle kendi döngüsünde günün ağarmasını beklemeden , aklı ve bilimi kuşanarak, inançla yola koyulmak gerek. İnanıyorum ki, demokratik yol ve yöntemlerle çoğalarak ve toplumsallaşarak çıkılacak bu zorlu yolun sonunda gün ışıyacak, aydınlık ve daha bir yaşanası dünyaya erişecektir insanlık. Kendi adıma umutluyum. Bilge insan Doğan KUBAN’ın söylediği gibi ; “ umutsuzluk yakışmaz !...”
Emperyalizmin, günümüzdeki versiyonu neo liberal politikalarla ve çeşitli kılıklarda tezahür eden dünyadaki aparatlarının; iktidarlarını sürdürmek adına ellerinde finans sopası , hakkı ve hukuku kendi yörüngesinde çeviren, çağlar öncesinde kalmış dogmalarla dolu söylem ve uygulamaları insanlar arası eşitsizliği uçlara taşırken , pompalanan tüketim ekonomisinde yaratılan dünyalarındaki kendilerine özgü ışıltılı yaşamları yutkunarak ,” bir gün belki bize de” diyerek seyretmek kalıyor dünya halklarına .
Kararan dünyada dolu dizgin koşuyor, koşturuluyor, insanlık. Bu koşturma ve koşuşturmanın karşısına çıkıp da birey olarak ; “ durdurun dünyayı, inecek var” demekle durmuyor dünya . dümendekiler de var güçleri ile . frene basmalarının sonları olacağının bilincinde soluklanmadan sonuna dek basmaya devam ediyorlar gaz pedalına. İşte Gazze’de olup bitenler. Kısa sürede yaşamlarına son verilen genci yaşlısı , çoluk çocuk otuz bin insan... Yıkılan , yok olan bir uygarlıktan söz etmiyorum bile… Din , inanç ayrışması mıdır bu kavganın nedeni? İnsanlar, kökü milat öncesi yüzyıllara varan dönemde aralarında üleşmişler bu toprakları. Kavgayı ve ölümü yaşayanlar değil, okyanuslar ötesindeki başkalarının kirli elleri atıyor füzeleri, çekiyor bombaların fitilini… İsrail eski eğitim bakanlarından, ismini anımsayamadığım bir Yahudi , iki milyon Filistinliden söz ederken ; “ biz ayrılamayız. Çağlar öncesi paylaşmışız bu toprakları. Siyam ikizleri gibi yaşayacağız.” Derken, birilerine siz aramıza neden giriyorsunuz diyordu. Diyordu da enkaz altından gelen bu sesi duyanlar , daha fazla, daha fazla top tüfek, füze bomba ile dolu, en gelişmişinden uçak gemilerini demirleyerek, barışın öncü lideriyiz , işte geldik, buradayız , dercesine konuşlanıyordu. Karşılarında.
Uzatmayalım. Nerelere aldı götürdü ozanın bir satırı... Ben yine rahmetle ve özlemle andığımız büyük ozan Hasan Hüseyin’le son vereyim istedim satırlarıma.
“ Nasıl Sığar o koskoca evren daracık zindanlara söyle!
Bir ateş yanar bir yerlerde,
Bir ateş, bir ateş, bir ateş daha,
Bir yumruk sıkılır bir yerlerde
Bir yumruk, bir yumruk, bir yumruk daha,
Düşer barış cemreleri sabah çaylarımıza,
Biter kahpelik,
Biter bu gökyüzünün çok uzaklığı,
Susarak haykıranların öfkesi!.”.