NİSALAR YAŞAMALI
Nisa'lar Yaşamalı
Bir ihbarı değerlendiren 112 Acil Yardım ekibi olay yerine ulaştığında ,terk edilmiş üç aylık bir bebekle karşılaşır. Ekipte yer alan sağlık görevlisi Büşra kucağına alır bebeği. Görülmeyen ,tarifi zor, sessiz bir ilişki kurulur aralarında. Bebek, ana kucağındaki güvenlik ve huzuru bulmuşçasına sakin, Büşra hemşire de henüz yaşına ermemiş , ana sütü ile beslenen kendi çocuğunu kucaklamışçasına mutlu .. Bebek açtır. Beslenmesi gerekir. İkirciklenmeden bir kenara çekilip evde anasını bekleyen çocuğunun rızkına , ortak eder bebeği. Sütünden verir. Artık Büşra hemşire süt annesi, çocuğu da süt kardeşi olmuştur bebeğin. Yetinmez, çocuğunun sınırlı sayıdaki giysilerine de ortak eder. Karnı tok, sırtı pek kimi kimsesi, kimliği meçhul bebeğe isim de bulmak gerekir. Cinsiyetini düşünerek Nisa koyarlar adını. Sonrasında Bakanlık görevlileri alıp, götürürler Nisa bebeği Devletin yurduna. Beri yandan da çevredeki tüm kamera kayıtları taranarak aranmaya başlanır Nisa Bebeği bırakan. Bulunur da.. Genç bir kadın . İki güvenlik görevlisinin arasında, başını öne eğmiş, yüzünü saklayarak götürüldüğü " Adalet Sarayında" önüne çıkarıldığı hakim tarafından tutuklanarak gönderilir cezaevine...
Anne cezaevinde, bebeği yuvada ... Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Adalet kurumu üzerlerine düşeni yerine getirmiş, Nisa Bebeği yuva, anasını da demir parmaklıklar arkasına alarak, farklı mekanlarda toplumdan tecrit ederek çözmüştür bu sorunu..
Doğada hiç bir canlının bebeğini terk etmek bir yana, gücü yetsin yetmesin , olası her türlü tehlikeye karşı ,canı pahasına onu nasıl koruduğu bilinen evrensel bir gerçeklik ise, en gelişmiş canlı olan insanı bebeğini sokağa bırakmak gibi bir davranışa hangi ruh hali, hangi ekonomik ve sosyal koşullar, hangi kültürel yapı, hangi değer yargıları ve kör inanç itmiştir bu genç, hatta çocuk anneyi? Sorgulamadan, linç etmeye hazır bir toplum. Öteden beri duygu ve düşünceleri böyle kodlanmış. İsminde "aile" ve " sosyal" sözcüklerini barındıran ya da "Adalet" kavramı" ile anılan bakanlıkların da farklı kodlara sahip olduklarını düşünmüyorum. Dahası, "asacaksın, bitecek" mantığının tutuklama kararını veren yargıcın da kararında egemen olduğunu , maddi hukuku uygulamanın dışında, sosyo kültürel, sosyo ekonomik, sosyo psikolojik , etnik ve inanç değerleri projeksiyonunda bir sorgulama ve değerlendirme yaptığını düşünmüyorum ve hatta inanmıyorum. Sistemin içinde yarım yüz yıl yer alan bir kişi olarak yargının yaklaşımının; " bir ana bebeğini bırakmıştır. Bu eylem yasada suç olarak tanımlandığından cezalandırılmalıdır" Şeklindeki (Aristo mantığı) kabullenmeden başkası olmadığını açık yüreklilik ve üzülerek söyleyebilirim. Ruhu olmayan yasa, kurumuş bir ot gibidir. O' na ruh verecekler ise uygulamanın içinde yer alanlardır. Bu nedenle hukuk eğitimi ve hukukçuluk önemli ve zordur. Tarihi, sosyolojiyi, ekonomiyi , sanatı, felsefeyi teknolojiyi velhasıl hayatı bilmek zorundadır, hukukçu. Derler ya ; hukuk hayatı ihata eder(kuşatır), hayata dair tüm problemler ilgi alanıdır. Bu nedenle salt diploma değil, hayatı bilmek zorundadır, hukukçu...
habere ve düşündürdüklerine dönersek; bebek yuvaya ,ana cezaevine izleyenlere göre de bu filim burada bitti derken, üç gün sonra içimizi acıtan bir haber; " Nisa Bebeğin kalmakta olduğu yuvada beyin ölüm gerçekleşti" . Hani Bebek sağlık kontrolleri yapıldıktan sonra yuvaya alınmıştı ? Yetkililerden bir açıklama; " bakıcının ihmali sonucu meydana gelen olayla ilgili olarak idari ve adli soruşturma başlatılmıştır. " Bir kez daha aç- kapa yapıldı. Birilerine göre ; nedenini saptadım, faili buldum, soruşturma başlattım, denilerek yüreklere su serpilmiş oldu., Birilerini bilmem ama benim yüreğime hançer dokundu. Hala kanıyor. Sahi , son anketlerde bu pazar seçim olsa kim önde gidiyor?..Av.Özer KIRCA