ANILAR5

 

 

KADER DENİLEN

1976-77 yılları.  İstanbul’ da  son derece renkli ve hareketli  geçen gençlik ve avukatlık yıllarımı geride bırakarak ,  bir “zorunlu göç” taşımıştı   beni bu yaban diyara. Topluma ve çevreye alışmaya çalıştığım yıllar.. Alsancak semtinde kurduğum , oldukça donanımlı   büromda yeni yeni aldığım birkaç dava dosyamla neredeyse oynaşırken,  kimin tavsiyesi ve referansı ile gerçekleşti hatırlayamıyorum, bir adam öldürme davası geldi.   İzmir’in Balçova semtinde,  semtin  yaslandığı  dağın doruğunda “ teleferik” olarak adlandırılan bir gazino-restoran var. Kuşbakışı Körfezi ve kenti  seyredebileceğiniz bir keyif yeri. Araçla tırmanarak karadan ulaşmak mümkünse de, genellikle  teleferik tercih ediliyor. Yerleşim yerlerinden ve  gözlerden ırak konumu nedeniyle daha çok ortalarda görünmek istemeyen kişi ve çiftlerin fazlası ile ilgisini çeken bir mekan…  İşte bu mekanda , yaza göz kırpan bir bahar günü , Balçova halkının sevip saydığı beş arkadaş  yarenlik yapıp, kendilerince sohbet edip  keyif çalarlarken, yan masalardan birisinde de  Mersin’ ilinde pavyon işleticisi  orta yaşlarda bir yabancı , kadın arkadaşı ile birlikte kendi dünyalarında zaman öldürmektedirler. Bir süre sonra, büyük olasılıkla  Mersin’linin masasındaki kadınla ilgili ; baktın, bakmadım atışmalarıyla  başlayan,    alınan alkolün de etkisiyle karşılıklı  küfür ve tehditlerle devam eden ağız dalaşı, masa sandalye savaşına dönüşmüş,  Mersin’linin belindeki tabancasına  sarılması ile başlayan  arbedede,   bıçak darbelerine maruz kalan misafirin olay yerinde vefatı ile sonlanmıştır. Genel geçer bir neden .Alkol ve kadın…  Sosyo- kültürel yapının ürettiği  değer yargıları ve buna dayalı özgün davranışlar   yine  bir canın yitip gitmesine neden olmuştur.    Yürütülen soruşturmada olaya  karışan yerli halktan beş arkadaş kasten adam öldürme suçundan tutuklanarak, Buca’ da bulunan cezaevine kapatılırlar. İkirciklenmeden ,tarafıma yapılan başvuruyu kabullenerek, göreve başladım. Dava, Konak Meydanında , tarihi Vilayet binasının yanında,  sonradan yanarak tarihe karışan  ahşap  yapıda ,  üçüncü ağır ceza mahkemesinde başladı. Müvekkillerim semtlerinde o denli seviliyorlarmış ki, duruşmaları izlemeye gelen  kadın- erkek mahşeri kalabalık adliye binasının dışına taşıyordu. Yargılama kendi rutininde ilerledi. Araştırılması ve soruşturulması gereken fazlaca bir husus bulunmadığından , bir yıl içerisinde hüküm aşamasına ulaşıldı. Sözlü savunmamı müteakip müzakereye çekilen Mahkeme kurulu ; dört sanık hakkında beraat ve tahliye  kararı verirken, asli maddi fail konumundaki beşincisi için ; lehine ağır tahrik ve takdiri indirim hükümlerini uygulayarak altı yıl sekiz ay ceza verdi. Bu   karar; pozitif hukuka göre kurulabilecek hükümlerin en iyisi  idi. Duruşmayı izlemeye  gelen  kalabalık  tarafından alkışlarla ve Mahkeme  lehine tezahüratlarla karşılandı. Toparlanıp dışarıya çıktığımda bir anda  kendimi üzerime doğru  koşturan insanların omuzlarında buldum.    Çokluk maçlarda başarılı olmuş  takımın hocası  örneği bir yandan da  sloganlarla tezahürata başlayan topluluğa karşı ne yapacağımı, nasıl tepki vereceğimi  bilemiyordum. Bir anda Aziz Nesin’in hikayedeki şaşkınlığını anımsadım.  Hikaye şöyle ;  Rahmetli, hakkında verilen sürgün cezasını çekmek üzere iri kıyım  iki jandarma erinin  aralarında  , Yalova üzerinden Bursa’ya   geçer ,. Şehrin merkezinde  ana caddede, sağa sola sapmadan, ayaklarında postal,  omuzlarında  süngülü tüfekleri  ile iki jandarmanın arasında yol almakta olan bu üçlü, bir anda kendilerini yol boyu sağlı sollu toplanmış kalabalığın arasında  bulur. Bursa’nın kurtuluş kutlamaları vardır. Jandarmalar üstlendikleri emri yerine  getirmek adına olan bitenle ilgilenmeden ilerlerlerken ,   Bursa   Belediye Bandosunun yürüyüş marşını duyduklarında,  içgüdüsel bir tepki ile aniden  tören yürüyüşüne geçip,  marşın ritmine ayak uydurarak adım atmaları ile  şaşkına dönen rahmetli,  yol arkadaşlarını terk etmenin imkansızlığı  karşısında   askerlerin bu yürüyüşüne katılarak, iri kıyım iki  yol arkadaşının aralarında , onlara ayak  uydurup,  ritmik adımlarla tören kıtasını selamlayarak yürüyüşü tamalar... Beklemediğim bir şekilde,  benzer bir  şaşkınlık ve kararsızlık yaşadımsa da hiç değilse ben jandarmaya tutsak değildim. Düşündüm. İnsanların  omuzlarında zafer kazanmış kişi tavrı ile  yumruklarımı sıksam, sloganlar atan kalabalığı selamlasam. Mesleğimin saygınlığı ile uzlaşmayan bir hafiflik olurdu. Bir süre sessiz ve  tepki vermeden kaldım omuzlarda. Yavaşça aralarından kurtulup, ofisimde aldım soluğu.  O dönemde Balçova henüz betona teslim olmamıştı. Portakal- mandalina bahçeleri ve çiçek seraları ile termalini de katarsanız  bir başka  güzellik ve doğallık hakimdi bölgeye.   Duruşmadan bir gün sonra,  halkın bir   şükran ifadesi olarak gönderdikleri  gül demetlerinin  bu kadarını bir çiçekçi dükkanında bulamazdınız. Beraberindeki onlarca “ allah razı olsun” mesaj ve dualarından sınırsız mutluluk duydum..  Sular duruldu. Ortalık sakinleşti.  Ve gündelik  yaşamın gel gitleri  ile uğraşırken bir telefon haberi ile karardı dünyam. Beraat ve tahliyelerine karar verilen dört kişiden en genci olan K. Delikanlı , eskilerin deyimi ile ismi ile müsemma, genci yaşlısı tüm semt halkının sevgisini  kazanmış bir insan  vefat etmişti.  Dudaklarımdan dökülen isyan içerikli   “neden?” sözcüğünden sonra dilim kilitlenmişti, konuşamadım.  Sonradan öğrendim.  Yaklaşık on beş gün kadar önce özgürlüğe merhaba diyen bu delikanlı ile üç yakın arkadaşı bunu  kutlamak isterler. Nedendir bilinmez. Kutlama için olayın yaşandığı mekan seçilmiştir.  Zirveye güvenli bir biçimde teleferikle çıkmak varken, arkadaşlarından birisine ait araçla çıkmayı  yeğlerler. Güle oynaya  teleferik tırmanışında yol alırken,   bir tekerleğin boşluğa düşmesi sonucu devrilen aracın altında kalan bizim Delikanlı vefat etmiş, birlikte olduğu üç arkadaşı da çizik almadan kurtulmuştu..  Cenazesine katılmak istedimse de , kazanın ve ölümün nedeni benmişim gibi bir kanı oluşmuş, karar sonrası aldığım bin bir dua  da bir anda bedduaya dönüşmüştü. “Cezaevinden çıkmasa yaşayacaktı” şeklinde  bir yargı sarmıştı orta yeri. Bu durumda ve çok arzu ettiğim halde cenazeye katılamadığımı  belirtmeliyim.

Kaderci değilim. Olayları doğa üstü bir takım çözümlemelerle açıklamak gibi bir inancı hiç taşımadım.  Ama anlattığım bu öyküdeki  yaşanmışlığı   akıl , bilim ve fizik kuralları ile açıklayacak var  ise, bilemem. Bu saatten sonra kendisini inandırır.29.04.2024  Özer KIRCA

Kırca Hukuk Bürosu
Tüm Hakları Saklıdır ©