Adalet Bakanı ve ATALAY
Adalet Bakanı Sn. Tunç, Anayasa Mahkemesi'nin Atalay kararına ilişkin açıklamalarda bulunmuş; " Hep beraber yargı sürecini bekleyeceğiz" diyerek , Yargıtayı işaret etmiş.
Anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeleri arasında yer alan ikinci maddesinde Devletimiz;
Md.2 : Türkiye Cumhuriyeti , toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı , Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan , demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir."
Şeklinde tanımlanmıştır. Maddede sıralanan bu özellikleri koruyup gözetmek öncelikle yönetenlerin birincil görevleri ve hatta varlık nedenidir. Bu bağlamda, tarihin bu kesitinde adalet bürokrasisinin en tepesindeki yönetici konumundaki Sn. Bakanının da bu husus öncelikli Anayasal görevidir.
Açıklamada , Yurttaştan beklemesi istenen süreç nedir ve kaynağını hangi hukuki düzenlemeden alır? "Süreci bekleyelim" gibi soyut bir istem ya da tavsiye yerine, pozitif hukukta somut karşılıkları olan bir açıklamayı beklemek , seçmen olarak kullandığı oyun pratikteki karşılığını görmek isteyen her yurttaşın en doğal hakkıdır.
Ellibeş yıldır ülkemde her düzlemde hukukçu olarak görev yaptım ve halen aktif biçimde sürdürmekteyim.
Belirtmeliyim ki; atanana değin Sn. Bakanın ismini işitmedim. Açıklanan cv.bilgilerini okuduğumda dünyanın en yaşlı üniversitelerinden, benim de okulum; İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunlarından olduğunu öğrenince, sempati ile yaklaşıp , yapıma aykırı da olsa, sistemden değil de kişilerde umut arayan çaresiz bir bekleyişe geçtim. Kısa bir süre
sahte bir iyimserlik yaşadım dersem hemen ; " ne de saf insanmışsın" eleştirisine
geçmeyin. , Benimkisi çaresiz insanlık halleri işte...
Olağan tüm evreleri tükenmiş bir yargılamada yaşanacak hangi yasal süreç kalmıştır ki bekleyelim.? Bu bana biraz Brecht'in ; Godot'yu Beklerken'ini anımsattı...
Anayasanın 153. maddesi bu konuda her türlü yoruma kapalı olup, bir başka biçimde
düşünmeyi de men eder. Madde ; " Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir." Tümcesi ile
başlamaktadır. Yüksek Mahkeme , hak ihlalinin varlığına vurgu yaparak, kararını hüküm
merciine, (İst.13. ACM) göndermiştir. İhlal kararını alan Mahkeme, Yüksek Mahkemeye
karşı ; muhatabın ben değilim , anlamına gelecek biçimde, dosyayı Yargıtaya gönderemeyeceği gibi, ifası anayasal zorunluluk olan bir karar karşısında , hak ihlali vardır ,
yoktur anlamında bir tartışma ve değerlendirme de yapamaz, hüküm kuramaz. Hüküm merciinin bu noktadaki görevi; yaşandığı gibi, olaganın 0st0nde bir süre vakit geçirmeden,
milletin vekili olduğu Yüksek Seçim Kurulunun kesin kararı ile tescillenen ve istense de istenmese de TBMM' nin k0nyesindeki tarihsel yerini alan , ATALAY' ı
tutsaklıktan çıkartıp, boş kalan koltuğunda karşılamaktır. Bu, millet iradesine saygının , hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin bir gereği olacaktır. Yarım yüz yılını ceza hukuku öğretisi ve pratiğinde yaşamış, süreçte yaş alırken bilgi ve deneyim anlamında dem almış bir hukuk insanı olarak ,uğranılan haksızlıkların salt görevi kötüye kullanma suçunun ihlali diyerek geçiştirilemeyecek denli önemli olduğunu , kanımca Anayasal suçun oluşumuna da kapı aralayacağını belirtmek isterim. Ö.KIRCA